21 Temmuz 2013 Pazar

Evet, işte yeni Animem : Oban Star Racers

Bekle bekle olmadı, dedim bari çevirdiğim animeyi anlatayım...
Adı Oban Star Racers bu animenin. Hatırlayan var mıdır bilmiyorum, eskiden Jetix adlı çocuk kanalında çıkardı, yaşıma başıma bakmadan hiç bir bölümünü kaçırmazdım ben de :) Fakat internette çok aradım, bulamadım Tr Dublajlısını, hadi onu geçtim altyazılısı bile yok sayılır. Ben de dedim oturayım şunun başına, hem tek tük ingilizcemi geliştiririm hem de eğlenmiş olurum biraz hem de izlemek isteyenlere faydam dokunur diye :D Eh sizi şimdi vikipedi alıntımla başbaşa bırakayım...

Ōban Star-Racers

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Atla: kullan, ara
Oban Star-Racers
Format Animasyon
Tür Aksiyon
Yaratan Savin Yeatman-Eiffel
Geliştiren Sparx Animation
Açılış müziği Chance To Shine - AKINO
Never Say Never - After Midnight Project
Bitiş müziği Waratteta - Sukoshi
Ülke Fransa Fransa
Japonya Japonya
Bölüm sayısı 26
Prodüksiyon
Gösterim süresi 22 dakika
Yayın bilgileri
Yayın tarihi 12 Nisan, 2006
Ōban Star-Racers (オーバン・スターレーサーズ Ōban Sutā Rēsāzu?) Sav! The World Productions şirketinden Savin Yeatman-Eiffel tarafından yaratılmış bir Fransız/Japon anime serisidir.

Konu

Galaksiler arası çok büyük bir yarışa tanık olmaya ne dersiniz? Üstelik bu yarışta, kazanan kişinin dileği gerçek olacak... İyice meraklandınız değil mi? Bu heyecanlı serüveni kaçırmayın...
Eskiden, on bin yılda bir, evrendeki büyük yıldız pilotları efsanevi gezegen OBAN'da mükemmel ödül için yarışırlar.
Dünya takımı için Büyük yarış, insan yarışçıları yoketmek için şeytani bir planları olan öldürücü komşu gezegen Kroglar'ı yenmek için bir şanstır. Tek zorluk, ana pilotun zararından sonra Dünya Takımı'nın kazanması Molly adlı 15 yaşındaki kızın ellerindedir. Molly zafere giden yolda başarabilecek mi?

Genel Bakış

Hikaye 2082 yılında başlar. O dönemde Dünya, savaşçı yapılı bir ırk olan Kroglar tarafından saldırı altında ve yok olma tehlikesi içindedir. Her şey "Avatar" olarak adlandırılan gizemli varlığın, Dünya Koalisyonu'nun liderlerine görünmesi ve onları OBAN adlı Samanyolu'nun tam merkezinde yer alan bir gezegendeki büyük yarışa davet etmesiyle daha da karışacaktır.
Her 10.000 yılda bir düzenlenen OBAN yarışının galibi inanılmaz bir ödülün sahibi olacaktır. Dilediği herhangi bir dilek, Avatar tarafından gerçekleştirilecektir. Ya da en azından yarışmacılara bu izlenim verilmiştir. Onlarca gezegenden, her gezegenin en iyi yarışçı ve takımları bu mitik mücadelede karşı karşıya gelecektir. Ancak önce herkes, OBAN'a eşit uzaklıktaki üç gezegendeki eleme yarışlarını geçmek zorundadır. Bu yarışların galipleri, OBAN'daki büyük yarışta, inanılmaz ödül için yarışacaktır.

Yarışçılar

Yarışa galaksinin her yanından gelen, seçkin bir yarışçı topluluğu gelecektir. Bunların arasında "Flint" gibi gezegeninin en başarılı ve desteklenen pilotlarından, avcılar tarafından öldürülen eşini hayata döndürmek için ödülü isteyen "Muir" gibi yaratık bazlı gizemli karakterlerde vardır. Ancak bazı yarışçılar diğerlerine göre daha farklı ve iddialıdır. Örneğin Krog İmparatorluğundan gelen ilk pilot Toros'un başarısızlığı üzerine Krog takımının pilotluğunu devralan "Genaral Kross" gibi. Kross üstün teknoloji ile donatılmış ve daha çok bir yıldız savaşçısını anımsatan gemisiyle aşırı hız ile birlikte inanılmaz bir ateş gücü taşımaktadır. Ayrıca Kross büyük ödülü galaksiye hakimiyet kuracak ordusunu yönetmek için istemektedir.
Ayrıca yarışta "O" ve "Sul" gibi çok daha mistik pilotlarda var. Ters dönmüş bir su damlasına benzeyen ve tek, kırmızı büyük bir gözü olan "O"'nun hikâye ilerledikçe 10.000 yaşından daha yaşlı olduğunu ve bir "Avatar" ile çarpışabilecek güçlere sahip olduğunu öğreniyoruz. Organik yapılı bir gemiyle yarışan "O", hiç konuşmamasına rağmen serinin sonunda onurunu ve gücünü ispat ediyor. Ayrıca en ilginç yarışçılardan biride galaksi boyunca tanınan bir sihirbaz olan "Sul". Uzay ve zamanın efendisi olarak ün yapmış olan "Sul"'un güçlerinin Avatar'ınkilere eş olduğu bile söyleniyor. Bir gemi yerine psişik güçleriyle oluşturduğu elmas şeklindeki enerji alanlarıyla yarışıyor ve zaten istediği her şeyi elde edebileceği için büyük ödülü istemiyor. Tabii ki ayrıca Dünya Takımı var. Dünya Koalisyonu başkanı tarafından, Dünya'nın en iyi yarış menejeri olduğu için seçilen Don Wei, takımında eskiden yarışmış olan ve bir Ulusal Lig Şampiyonu olan Rick Thunderbolt'u pilotu olarak seçiyor ve OBAN'a doğru yola çıkıyor. Ama işin düşündüğünde çok daha karmaşık olacağını sonradan öğreniyor.


Yarışçılar hakkında geniş bilgi (Spoiler İçerir)

  • Molly: Asıl adı Eva. Don Wei'nin kızı. Fakat bunu ondan gizliyor. Büyük ödülle annesini yeniden hayata döndürmek istiyor. OBAN'a giden 9 finalistten biri.
  • Jordan C. Wilde: Dünya Takımı'nın silahçısı. Büyük babası astronot. Eva'ya aşık ama bunu ondan saklıyor.
  • Rick Thunderbolt: "Wei Race" takımının eski yarışçısı. Ulusal lig şampiyonu ve Dünya Takımı'nın ilk pilotu.
  • Prens Aikka: Norisya gezegeninin prensi ve aynı zamanda pilotu. 9 finalistten biri.
  • Grooor: Grooor Takımı'nın yarışçısı. Sinirlendiğinde buhar çıkarır. Yenilgiyi kabul edemez. Çok akıllı olduğu da söylenemez.
  • Flint: Alwas Takımı'nın pilotu. Aslında iyi bir yarışçı ama, çok çabuk gaza geliyor. Gemisinin adı "Uçan Kale".
  • Ceres: Mongol İnsanları'ndan geriye kalan son kişi. Sihirli güçleri var.
  • Para-dice: Beta gezegeninden gelen küçük dahi. Dört köşe kafalı bir kedi.
  • Super Racer: Süper yarışçı, aslında Satis'tir. Satis ise Avatar'ın yardımcısı gibi gözükür ama avatar odur.
  • Rush: Byrus Takımı'nın yarışçısı. Gezegeni olan Byrus'u Krog'lar istila etmiş. Büyük ödülle gezegenini eski haline getirmek istiyor. Sert görünür ama çok iyi biridir.
  • Spirit: Değişik bir canlı. Kendi gemisini kendi oluşturuyor, yani gemisi ta kendisi.
  • Albay Toros: Krog ırkının acımasız yarışçısı. Alwas gezegenindeki aldığı yenilgi yüzünden kellesini kaybediyor ve OBAN'a başka bir yarışçı gidiyor (General Kross).
  • Sul: Mistik bir piramit ile yarışır. Kainat'ın en büyük sihirbazlarından biridir. Bazıları, güçlerinin avatar kadar büyük oduğunu söylemekte, ama bu imkânsız. 9 finalistten biri.
  • Ning ve Skun: 9 finalist takımdan biri. Ning Skun'un, Skun'da Ning'in en iyi dostudur.
  • Lord Furter: Korsanlar'ın lideri. 9 finalist takımdan biri.
  • General Kross: Krogların yeni yarışçısı. Toros'dan daha acımasız. 9 finalistten biri.
  • Ondai: Gelişmiş ve çok akıllı bir robot. İnsanları küçük görmektedir. 9 finalistten biri.
  • O: Kimse onunla iletişim kuramıyor. Ama o herkesi anlıyor ve algılıyor. 9 finalistten biri.
  • Muir: Ölen eşini yaşama döndürmek için yarışmakta. 9 finalistten biri.

VİKİPEDİDEN ALINTIDIR...

Yeni Hobim :)

Selam Sayın Blog okuyucuları :)
Uzun bir aradan sonra yine geri döndüm.
Açıkçası son zamanlarda üzerinde çalıştığım bir proje var.
BİR ALTYAZI PROJESİ :D
Evet anime ve dizi çevirilerine başladım.
Henüz bu işlerde yeniyim, bu yüzden öğrenme aşamasındayım diyebiliriz.
Ama yine de bitirdiğim birkaç bölüm animem var.
Belki yakında yayınlarım burada, neden olmasın ^_^
O zaman arkanıza yaslanın ve biraz bekleyin...
Animeniz hazır olacaktır efenim ;)

20 Nisan 2013 Cumartesi

Yeni Müzik

Sizin için birkaç müzik arşivledim. Umarım beğenirsiniz...
http://uploaded.net/file/xjsfqti0
http://uploaded.net/file/xmdrfeyp
http://uploaded.net/file/8neizgry

8 Şubat 2013 Cuma

14 Şubat Heyecanı

Evet 14 şubat sevgililer günü yaklaşıyor. Peki siz sevgilinize neler almayı planlıyorsunuz?
Öncelikle sevgililer gününün tarihçesinden bahsedelim:
Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.[1]
Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır.
 

Şubat ayı bereket festivalleri

Şubat ayı ortasının aşk ile ilişkisi antik çağlara dayanmaktadır. Antik Yunan takvimlerinde, Ocak ayı ortası ile Şubat ayı ortasının arasında kalan zaman Gamelyon ayı olarak adlandırılmıştı ve Zeus ile Hera'nın kutsal evliliğine adanmıştı.
Antik Roma'da 15 Şubat, bereket tanrısı Lupercus'un onuruna, Lupercalia günü olarak kutlanmaktaydı. Bu günde, Lupercus'un din adamları tanrıya keçi kurban ederlerdi. Daha sonra kafalarının üstüne koydukları bir parça keçi derisi ile Lupercus'u simgeleyerek, Roma sokaklarında koşturup, karşılaştıkları herkese dokunurlardı. Genç kızlar gönüllü olarak ileri atılır ve bereket tanrısının dokunuşundan paylarını almaya çabalarlardı. İnanışa göre bu dokunuş sayesinde doğurganlıkları kolaylaşacaktı.
Lupercalia bayramının arifesi olan 14 Şubat'ta genç erkeklerin genç kızların isimleri yazlı kura çekerek bayram boyunca 'çift' olma alışkanlığı vardı. 469'da Papa bu gayri-Hıristiyan bayramını yasaklayarak sadece kura çekilişine izin verdi. Ancak artık kuralarda kızların değil azizlerin isimlerini yazlıydı.

Valentine

1908 tarihli Katolik Ansiklopedisi'ndeki eski şehitler listesinde, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzünden öldürülmüş üç tane Aziz Valentine geçmektedir:
Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı tarihi dökümanlarda hiç geçmemektedir ve kimi tarihçilere göre sadece bir efsanedir. Valentine'nin onuruna kutlama günü, 14 Şubat 496 yılında Papa Gelasius tarafından ilan edilmiştir.
1969 yılında kilise takviminden Aziz Valentine gününü çıkarmıştır.

Orta Çağ

 

Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı ilk olarak 14. yüzyıla ait kaynaklarda görülmektedir. 1381 tarihli Parlement of Foules adlı kitaba göre, Fransa'da ve İngiltere'da 14 Şubat geleneksel olarak kuşların çiftleşme günü olarak bilinmekteydi. Günün bu özelliğinden dolayı sevgililer birbirlerine güzel sözler yazan notlar vermekteydi ve bu notlarda birbirlerine Valentine diye hitap etmekteydiler.
Hıristiyan olduğu için öldürülmüş din adamı Valentine ile romantik aşk arasındaki ilişkiyi anlatan efsanelerin 14. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu efsanelerde geçen başlıcaları şöyledir:
  • Valentine, öldüreleceği günden bir gün önce gardiyanın kız kardeşine "Valentine'ninden" imzalı bir aşk notu vermişti.
  • Romalı askerlerin evlenmesinin yasak olduğu dönemlerde; gizlice evlenmelerine yardım etmişti.

Sevgililer günü adetleri

Sevgililer günündeki en yaygın uygulama eşe ya da sevgiliye verilen karttır. Bu kartlara sevgi mesajları, aşk şiirleri vs. yazılır.
Özellikle batı medeniyetlerinde, sevgilisi olmayanlar hoşlandıkları kişilere kart gönderir. Alıcı kişi, içinde genellikle "Sevgilim olur musun?"[2] yazan bu imzasız kartın kimden geldiğini bulmaya çalışır.
Sevgililer gününde hemen herkes sevgililerine veya eşlerine bu günün ruhu ile bütünleşen, karşı tarafa sevgilerini anlatan hediyeler verir. Bu hediyelerin başında çiçekler ve çikolata gelir.
Sevgililer Gününü çiftler genellikle başbaşa geçirirler. Başbaşa gidilen romantik bir yemek ya da evde hazırlanan romantik bir sofra en yaygın kutlamalardandır.
Çiftler, Sevgililer Günü'nün gecesinin de özel olması için çaba gösterirler. Kimi çiftler, bu güne has, cinselliği ön plana çıkarıcı kıyafetler ve iç çamaşırları alırlar. En çok tercih edilen renk, tutkuyu sembolize eden kırmızıdır.
Bunların yanı sıra, Sevgililer Günü çok sayıda evlenme teklifinin de gerçekleştiği bir gündür.

Dünyada sevgililer günü

Hristiyan kökenli bayramlardan biri olduğu için bir çok müslüman ülkesinde hoş karşılanmamaktadır. Suudi Arabistan'da resmi olarak da kutlama etkinlikleri ve İslami olmayan bu Hristiyan Bayramının kutlanmasında kullanılan ürünlerin satışı ülkede yasaklanmıştır
kaynak:vikipedi

Duman



4 yılın ardından beklenen ''bir'' albümle değil, herkesi şaşırtarak ''iki'' albüm ile karşımıza çıktı Duman. Ve herkesin merakla beklediği bu albüm(ler) hakkında sorularımızı sormak üzere grubu ziyaret ettik.
Bir kere Duman ile röportaj yaptıysanız sonraki olası Duman röportajı ihtimallerinden çekinebilirsiniz. Çünkü onlardan uzun cümleler almak oldukça zordur. Ama bu röportaj son derece keyifli geçti. Ben (İpek), Çetin'den biraz daha önce grubun menajeri Şermin'in harika bir deniz manzarasına sahip ofisinde Ari ile sohbet ederken bunun sebebini az çok öğrenmiş oldum. (Alın size tüyo) "Röportajlara geliyorlar ve şarkıda ne anlatmak istediğimizi soruyorlar. Biz zaten şarkımızla bir şey anlatıyoruz. Bir ne anlattığımızı sesli anlatmak saçma geliyor" dedi Ari. Aslında oturup düşününce de hak veriyor insan. Ardından assolist Çetin (günahını almayalım, araçta problem çıkmış), stajyerimiz Fulin ve grubun geri kalanı geldi. Başladık sohbet etmeye. Yer yer derin sessizlikler, yer yer kahkahalar. Beklendik ve beklenmedik bir sürü parça ile karşılaşacağınız bu iki albüm zaman zaman sizi şaşırtacak, zaman zaman da ağlatacak… Yine her duyguyu barındıran parçalar ile kaşımıza çıktı Duman. Çok konuşulacak, çok sevilecek bir albüm (ups iki albüm) daha...
"Konser" albümü, "Seni Kendime Sakladım" ardından da Yakup'la yaptığınız "Karanlıkta" projesi ile oldukça yoğun günlerden sonra, üç yıldır Duman ortada yoktu. Üç yılın kabaca toparlamasıyla başlayalım.
Kaan: Dört yıl oluyor aslında. Konserler yaptık, arada askere gittik. Parçaları düzenledik, hep beraber çalıştık, ettik bu albümü çıkarmak için. Konser yani, başka bir şey yok. Genelde bu.
Batuhan: Evet, yurt içi, yurt dışı konserler. Zaten başka bir şeye vakit de kalmıyor. Provalar...
Albümlerdeki parçalar ne zaman oluştular?
Kaan: Bestelenişleri bayağı geniş zamanlara yayılmış olabilirler ama son toparlamaya, son aranjmanlara gitmeden bir sene önce başladık ufak ufak. Askerden döndükten sonra da yaptık. En uzun ön çalışmayı bu albüm için yaptık diyebiliriz.
İZOLE ORTAMDA ÇALIŞMA
Albümü İrlanda'da kaydetme süreci var bir de. Onun hikayesi nedir?
Kaan: Parçaları yaparken aramızda konuşuyorduk bu albümü yurtdışında kaydedelim mi diye. Menajerimiz de bu muhabbetlerden sonra araştırmalara başlamış, bize birkaç örnek getirdi. Biz de arasından burayı seçtik. Çünkü çok izole, konsantre olabileceğin bir yer.
Los Angeles'ta da bir yer düşünmüştünüz galiba?
Kaan: Los Angeles var, Seattle olacaktı.
Deneyip de sound'unu beğenmediğiniz bir yer de olmuş galiba?
Ari: Denediğimiz olmadı.
Batuhan: Memphis'te Sun stüdyosunda bir kayıt yaptık, belki odur dediğin.
Kaan: Elvis Presley'nin stüdyosu, ama orada kayıt yapılmıyor artık.
Batuhan: Turistik bir yer artık.
Ari: Beğenmedik diye bir şey yok ama.
Kaan: Müthiş bir yerdi yani.
Aradığınız şey neydi tam olarak? Buradaki ortamdan uzaklaşmak mıydı, yoksa sound açısından mıydı? Buradaki stüdyolardan memnun olmadığınız yanlar mı vardı?
Kaan: Bu müziğin senelerden beri yapıldığı bir yerde yapmak istedik. Bir kültürü var, kayıt sistemi var, bir de orada deneyelim dedik. Daha geniş bir stüdyo, ilk defa bu kadar geniş bir yerde çaldık. Masa (kayıt masası) çok iyiydi, ses teknisyenimiz, James Durkin süperdi. Mix'çi Pat Dunne, o da öyle. Güzel bir kayıt yaptık yani.
Batuhan: Stüdyo ortamı da çok iyiydi yani, tamamen konsantre olabileceğiniz bir ortam.
Kaan: Dublin'in birbuçuk saat dışında bir yer.
Batuhan: En yakın yer 20 dakika.
Stüdyolarda ekipman olarak farklılıklar vardı herhalde...
Kaan: Aletler değişmiyor fazla, onları nasıl idame ettireceğiniz mesele. Buradaki teknisyenler de iyi, üç albümümüzde çalışan arkadaşlar da çok iyi arkadaşlardı.
Peki teknik olarak mı sizde iyi bir his yarattı albümü İrlanda'da kaydetmek, yoksa psikolojik olarak mı?
Kaan: İkisi de. Bu albümü kendimiz yaptık, prodüktör de yoktu. Tamamen kendi kendimizeydik, o yüzden en izole, en konsantre olabileceğimiz yer bizim için en avantajlı yerdi. Orası o açıdan çok iyiydi. Sabah uyanıyorsun müzik, akşam yatana kadar müzik. Başka bir şey yok etrafta, hiçbir şey yok. Hayvanlardan başka!
Bundan sonra da tercih eder misiniz böyle uzaklarda albüm kaydetmeyi?
Kaan: Orada kayıt esnasında dedik zaten, bir daha buralara gelinebilir yani.
Ari: Kayıt için dedik ama.
ARTIK DAHA ÖZGÜR
Önceki albümlerde prodüktör olarak Murat Akad'la çalışıyordunuz, şimdi grup olarak prodüksiyonu hallettiniz. Bu nasıl bir fark yarattı sizce?
Kaan: Parçalar hakkında tamamen dördümüzdük, beşinci bir ses yoktu, biz karar veriyorduk her şeye. Muhabbet ede ede, en güzelini bulana kadar takıldık. Daha özgür oluyorsunuz her açıdan. Eski albümlerde de özgürdük aslında. Burada daha da özgür oluyorsunuz bir şekilde.
İki albüm fikri nasıl oluştu?
Kaan: Zaman uzun olunca baktık parçalar gidiyor, 14, 15, 16, 17, 18... (gülüyor) 20 olmuş. 20 parça da bir CD'ye sığmıyor, böyle yaptık.
Bizim piyasamızda iki albüm risk gibi de görülebilirdi. Siz de 4 şarkıyı dışarıda bırakalım tek albümle çıkalım diye düşündünüz mü?
Batuhan: Uzun bir ara olmuştu aslında.
Kaan: Yapmışız parçaları, dinleyici bekliyor, paylaşalım dedik. Daha fazlası daha iyi olur diye düşündük.
Şimdi 20 şarkı daha ekleniyor Duman kataloğuna, konserler de daha yoğunlaşacaktır herhalde...
Kaan: Konserler daha da yoğunlaşamaz herhalde, hep yoğundu. (gülüyor)
Ari: Evet, baştan aşağı yenilenmiş gibi olacak. Yeni şarkıları dinlemek isteyecek herkes, biz de onları çalmak isteyeceğiz, repertuar tazelenmiş olacak bir şekilde.
O KADAR EMEK, KALİTESİ DÜŞÜK MP3
Albüm çıkmadan önce internete düştü. Nasıl sızdı kayıtlar?
Kaan: Biz de tam olarak bilmediğimiz için kimseyi zan altında bırakmak istemeyiz. Bir şekilde oldu çıktı, biz o kadar kaydettik, ilk kez dinleyişleri kötü bir kayıtla oldu. Çünkü o çekimde bayağı bir kalitesi düşüyor parçaların.
Asıl can sıkıcı olan kötü kayıtla dinlemeleri galiba. Yoksa insanlar dinlesinler ne güzel denebilir ama...
Kaan: Tabii canım, yoksa bugün zaten internette.
Bizim için dört negatif gün oldu işte, albüm çıkana kadar. Paylaşsın insanlar müziği. Kaliteli bir şekilde dinlemek isteyenler gidip CD'sini alacaktır. Ben de dinlemek istediğimde gidip CD'sini alıyorum.
Nasıl haberdar oldunuz internete düştüğünden?
Kaan: Menajer bizi haberdar etti. Tek tek birbirimizle paylaştık. Büyük bir şey değil aslında, bütün dünyada oluyor bu durum. Biz de yetişiyoruz işte. (gülüyor)
Batuhan: Konserden birkaç gün önce parçaları ezberlemek isteyenler için de fırsat oldu böylece.
CENGİZ BAYSAL ARTIK TAMAMEN DUMAN'DA
Cengiz Baysal da gruba katıldı bu arada, artık resmi dördüncü eleman olarak. Nasıl oldu?
Cengiz: Çok doğal oldu aslında. Daha önceki albümlerde de parça yazımlarında birlikte çalışıyorduk, davul partisyonlarında fikir vermeye çalışıyordum. Ama o aralar kendi albümlerimi de yapıyordum, kafamın içinde başka projeler de vardı, değişik müziklerin peşinde de koşuyordum. Bir dönem geliyor, müzikal olarak yapmak istediğiniz şeyler kesişiyor. Doğal olarak kendinizi bir grubun içinde buluyorsunuz. Her müzisyen için hayatının dönemlerinde limanlar oluyor, kendinizi müzikal olarak, sosyal anlamda rahat hissettiğiniz. Böyle doğal olarak gelişti, kendimi bu müziklerin bir parçası olarak hissediyorum.
Kayıtlarda üretim olarak daha fazla katkıda bulundunuz mu, rolünüzün genişlediğini hissettiniz mi?
Cengiz: İki parça yazdım, iki albümde birer parçam var. Bu bir yenilik. Diğer tarafı; hep böyle çalışıyorduk zaten. Kaan, Ari, Batuhan beni önceden de hiç bir stüdyo müzisyeni gibi hissettirmedi. Birlikte provaya giriyorduk, şunu deneyelim gibi en akla gelmedik fikirleri deneyene kadar, kaydı yapana kadar her türlü ihtimali gözden geçiriyorduk. Bu albümde de öyle oldu.
Grubun gerisi için bir rahatlama da oldu mu, Cengiz Baysal'ın full-time üye olması?
Ari: Cengiz Baysal hocadır, (kahkahalar) o yüzden katkısı zaten tartışılmaz.
Kaan: Bu albümde ön çalışma biraz daha uzun olduğu için, konserde çalıyormuşçasına bayağı bir döndük şarkıları. O yüzden bu albümde biraz daha canlı çalım hissini vermişizdir belki bir aradayken. Önceden parçalar albüm bittikten bir sene sonra konserlerde daha iyi oturuyordu. Şimdi o süreci öncesine almış olduk. Parçaları oturttuk sonra kayda girdik, öyle bir fark var.
YİNE AYNI EKİP, YİNE AYNI ENSTRÜMAN
Albümün sizin için öncekilerden farklı yanı nedir?
Kaan: Farklı bazı tınılar taşıyor. Sound farkı var, başka stüdyo. Bu kadar.
Batuhan: Onun dışında bir şey yok, yine aynı ekip, aynı enstrüman.
Kaan: Elimizden geldiğince doğal bir şekilde içimizden gelenleri çıkartmaya çalıştık işte. Farklılıkları siz tespit edin artık.
Albümlerin isimlerinin "Duman 1" ve "Duman 2" olması, ilk albümle birlikte 10. yılınız olduğunu da düşünürsek yeni bir başlangıcı mı ifade ediyor?
Kaan: Basit olsun diye düşündük. İki albüm çıkıyordu, bir isim hissiyatı gelmiyordu. A-B, Alfa-Beta, 1-2 gibi düşünüyorduk, 1-2 de klasik bir yöntem gibi geldi bize.
Hangi şarkıların hangi CD'ye gireceğine nasıl karar verdiniz?
Batuhan: Çok uzun düşündük. (gülüyor)
Kaan: Stüdyoda bir tahta vardı şarkıların isimlerini yazdığımız. Öyle oynaya oynaya yaptık. Özellikle ayırdığımız, birisi ağır, birisi hızlı olsun, ya da biri karanlık, biri açık olsun gibi bir ayrıma gitmedik. Güzelce, sıkılmadan dinlenebilir bir liste yapalım dedik.
Batuhan: Birkaç tane değişik CD'miz olmadı da değil ama.
Kaan: Hızlı şarkılarımız var, orta tempolular, slow'lar... İşte onları dağıttığında bir liste çıkıyor karşına.
İlk başta kafamda bir albümde ağır ve damar şarkılar diğerinde de daha punk şarkılar gibi bir bölünme bekliyordum aslında.
Kaan: Şimdi öyle bir şey yaptığın zaman, damar üzerine damar artık orada patlayabilir çocuklar.
Ari: Damar damar üstüne binebilir o zaman!
Önceki albümlere göre politik yoğunluk daha fazla gibi. Dört ya da beş şarkıda hissediliyor bu.
Kaan: Her zamanki oranda tutmaya çalıştık aslında.
Ari: 20 şarkı olunca çokmuş gibi gelebilir.
Kaan: Ya çok olsun zaten. Dört beş de yoktur da, sen bir daha bir incele.
Batuhan: Hangilerini tespit ettin?
'Hayvan' var.
Kaan: 'Rezil' var, 'İyi de Bana Ne' var... Üç taneymiş işte. Ama 'Rezil' çok uzun olduğu için iki parça gibi algılanmış olabilir!
FUTBOL MUHABBETİ
Duman'ı yakalarız da futbol muhabbeti yapmaz mıyız? Enteresan bir dağılım var grupta. Ari dışında herkes Fenerbahçeli, Ari ise Galatasaraylı. Röportajın yapıldığı gün ise Galatasaray'ın Hamburg karşısında yenileceği gün idi:)
Fenerlilerin ağırlığı var galiba grupta?
Kaan: Var, büyük ağırlık var, 3’e 1. Üçün biri oluyor Ari!
Ari: Nerede çokluk, orada... Alacağız maçı, ben inanıyorum ona. Stadın önemi yok, kupayı almak önemli bence.
Kaan: Batuhan’la hemen hemen her hafta Fenerbahçe maçına gideriz. Diğerlerini de televizyondan seyrederiz. Futbolu spor olarak da seviyoruz. Fanatizmin ötesinde.
Var mı öyle bir araya gelip halı saha maçı yapma durumlarınız?
Kaan: Eskiden yapardık, sonra Batuhan son maçta bacağını kırınca, sanal alame geçtik. Mesela biz manyaklık yapıyoruz, hep beraber aynı takımın içinde olup Türkiye'ye kupa kazandırıyoruz. Dört kişi paslaşıyoruz.


ÖNCELİK TÜRKİYE'NİN
Daha evvel yurt dışı konserleriniz de oldu. Nasıl gelişti? Ve nasıldı konserleriniz?
Cengiz: Nasıl geliştiğini bilmiyorum açıkçası! (kahkahalar) Bana "Amerika'ya gidiyoruz, hazırla çantayı" dediler, gittik.
Kaan: Memphis'te bir organizasyonda Türkiye onur konuğuydu, organizatörler de bizi düşünmüşler. Aretha Franklin, Santana falan var, seve seve çalarız dedik. Organizatörler de biz gitmişken New York, Los Angeles ve Washington'da birkaç konser daha ayarladılar. Çok iyiydi, çok kalabalıktı, bayağı eğlendik. Ses sistemleri falan müthiş.
Cengiz: Rock geleneği çok oturmuş olduğu için gittiğiniz her kulüpte çok rahat ediyorsunuz sound açısından.
Sade bir kapak, sizin fotoğraflarınız yok bu sefer. Nasıl çıktı bu fikir?
Kaan: Biz tercih ettik bunu, sade olsun dedik, geri kalanını onlar yaptılar. Kendiliğinden oluşuyor bunlar, biz yeni bir döneme geçiyoruz denmiyor ama sizi götüren ortam, başka plak şirketi, kendi prodüktörlüğünüzü yapıyorsunuz, yeni bir dönem oluyor kendiliğinden.
BEST OF İÇİN ERKENDİ
"Best of" albümü ve "Konser" albümü çıktı. Onlarla ilgili görüşleriniz neler?
Kaan: Plak şirketlerinin bütün dünyada yaptığı normal işlerdir bunlar. "Greatest Hits" miydi, "Best of" muydu, onun için biraz erken olduğunu düşündük, aslında dokuz senede yapılmaz yani.
Ari: Sene olarak bakma abi, üç albüm olarak bak.
Kaan: Yani bu bir pazarlama yöntemi, para kazanıyor insanlar sonuçta. Biz o konuların içinde hiç olmadık yani. Bize danışılmadı en azından, bir tanıdık geldi "A sizin albüm çıkmış" diye getirdi.
Batuhan: Evet, sokakta öğrendik biz de.
Kaan: Dinleyen, seven biri için bu tarz şeyler koleksiyon için iyidir yani, o yüzden iyi bir şey.
Böyle bir dönemde albüm çıkarma fikri korkutmadı mı sizi, kriz vs?
Kaan: Yok, biz dedik çıkaralım, alan alır. Satılmazsa da biz yapmış oluruz. Plak şirketi ilgileniyor o kısımla biz sadece müziğimizi insanlara iletelim ve konserlerde de onlarla çalıp söyleyelim istiyoruz. Kriz tabii herkesi etkiliyor. Ama bizim olayımız mümkün olduğunca konserler vermek ve dinleyici ile paylaşmak. Bizim için konserler önemli, plak şirketi için ise satış. İlk albümümüzden beri hiç satış kaygısı taşımadık.
Birkaç provanıza denk gelmiştim, müzik alıp başını gidiyordu. Parçalar da öyle oluşuyor herhalde?
Kaan: Evde kim yapıyorsa yapıyor beste, ardından da aranje ediyoruz. Ama senin denk geldiğin bizim çalışmalarımızın %60'ını oluşturuyor zaten. O bir parça üstünde çalışma değil de tamamen boşluğa kendini bırakıp çalmak. Oradan da bir şeyler çıkıyor onları da konserlerde aralara serpiştiriyoruz ya da fikirler geliyor aklımıza.
Blue Jean Avril Lavigne Röportajı
 

''Let Go'' albümüyle müzik dünyasına girdiğinde MTV yıldızcıklarından biri olmakla, yeteneksizlikle, rol kesmekle suçlandı. Kendisine yöneltilen eleştirilere kulağını tıkayıp yolunda yürümeye devam etti ve ''Under My Skin'' adını taşıyan ikinci albümünü yayınladı. Peki ya o, tüm bu olanlar hakkında ne düşünüyor? Avril Lavigne, Justin Timberlake'ten Britney Spears'a, son albümünden hayatına kadar her şeyi açık sözlülükle anlattı.
Kendini nasıl hissediyorsun? Olup biten bunca şeyden sonra hala kafan karışık mı?
Şu sıralar geçirdiğim her an muhteşem ve hayatım karışık değil. 'Complicated'ı yayınladığım dönemde her şey çok komplikeydi; ancak şimdi her şey yolunda gidiyor.
Ancak tüm dünyaca tanınan büyük yıldızlardan biri olmak ve her şeyden önemlisi sadece 19 yaşında bile komplike bir şeydir. Hala normal şeyler yapabiliyor musun?
Sürekli halkın önünde bulunmak pek kolay bir durum değil. Bu, işinizle alakalı bir durum olduğu için bununla baş etmeyi öğreniyorsun ve mümkün olduğu kadar özele kaçmaya çalışıyorsun. Kişisel işlerini kendi başına yapmak zorundasın.
En ünlü kadın şarkıcılardan biri oldun. Britney ya da Christina Aguilera'nın seni gizlice öldürmeye kalkmasından korkmuyor musun?
Umarım böyle bir şey yapmazlar. Onlarla tanışmadım; o yüzden bana karşı kötü düşüncelere sahip olmadıklarını umuyorum. Onlarla ilgili hiçbir fikrim yok, onlarla hiç konuşmadım. Kendilerine karşı kötü hislerim de yok. Sanırım güvendeyim! Onlar kendi işlerini yapıyor, ben kendi işimi!
Peki Justin Timberlake'in hit-list'ine girebileceğinin farkında mısın?
Bunu hiç düşünmedim! Justin ile herhangi bir sorunum yok. Ben bekar bir kızım!
Biraz da yeni parçandan konuşalım. 'Don't Tell Me' hakkında neler söyleyeceksin?
Bence 'Don't Tell Me' çok iyi ve mesajı olan bir şarkı. Bir ilişki yaşanırken erkeklerin kızlara uyguladığı baskıyla ilgili. Çok kişisel bir şey.
Partiye gitmek ya da seninle aynı yaştaki kızların yaptığı şeyler için vaktin oluyor mu?
Nasıl parti yapıldığını biliyorum ve parti için zaman hep vardır! İçmeyi ve eğlenmeyi severim. Uyuşturucuyla işim olmaz, çok aptalca bir şey. Ancak içerim ve biraz çılgınlaşırım.
En çılgın anın hangisiydi diye sorsam.
İyi bir soru. En iyilerini hatırlamak zor. Kaldığım otellerde eğlenmeyi seviyorum ve bazen otellerin özel barlarında çılgın şeyler olabiliyor.
Genç hayranların için bir rol model olmaktan endişe duyuyor musun?
Ayrıcalıklı bir pozisyona sahip olduğumun farkındayım ve hayranlarım bana bakabilir; ancak ben bir rol model olarak görülmek istemiyorum. Hareketleri sürekli kopya edilen mükemmel bir kız olarak görülmek istemiyorum.
Olgunlaştıkça imajının da büyümesinin zor olduğunu düşünüyor musun? Birçok insanın seni 'patenci kız' olarak gördüğünü düşünüyor musun?
Gerçekten zor. İnsanların seni nasıl algıladığını bilmek kolay değil. Yeni albümün daha olgun ve ben bir artist olarak değişiyorum. Bu yüzden hayranlarımın bunu anlayacağını ve takdir edeceğini ve müzikten hoşlanacaklarını umuyorum. 'Complicated' bir numara olduğunda 17 yaşındaydım. Küçük bir çocukken de bu piyasadaydım. Her şey değişiyor, müzikteki zevklerim de zamanla gelişiyor.
Bu gece seni bir yere götürsem, ne tarz bir müzikte dans etmek istersin? Yeni Brit müziğini takip ediyor musun?
Brit müziğinde birçok grubu severek dinliyorum. Mesela The Darkness kesinlikle rock yapıyor! Onları seviyorum. Oasis mesela, onlar da muhteşem. Rock olan her şeyde dans etmeyi severim. Birçok muhteşem grup var.
Bekar bir kız olarak dünyayı turlamak seni yalnızlaştırmıyor mu?
Yalnız olmak çok zor; çünkü birçok insan tarafından çevrelenmiş durumdasın. Turdayken benimle olan çok iyi dostlarım var. Onlar her zaman benim yanımdalar. Sızlanmamalıyım, muhteşem bir yaşam sürüyorum ve dünyanın her tarafında müziğimi sergiliyorum. Bazen zor olabiliyor ama ben iyiyim.
Son olarak seni dinleyenler için söylemek istediklerin var mı?
Müzikten zevk alın, sesini açın ve gülün! Savaşmayın sevişin!
Rihanna ile Chris Brown ilişkisi 
Özellikle geçmişte yaşadıkları kötü olaylardan dolayı tekrar bir araya gelmeleri hayli tepki çekiyordu. Konuyla ilgili uzun süredir sessizliğini koruyan Rihanna, sonunda açıklama yaptı.  ‘Eğer bu bir hataysa sadece benim hatamdır.’ diyerek kendisine karışılmasından rahatsızlık duyduğunu ima etti. ‘Bizi bir yerlerde yürürken, arabayla bir yerlere giderken, stüdyoda, klüpte görüyorsunuz. Bulmacanın parçalarını birleştirdiğinizde de yanlış bir yere gidiyorsunuz. Biz eskisi gibi değiliz. Artık eskisi gibi tartışmıyoruz. Birbirimize değer veriyoruz ve bunu tekrar kaybetmek istemiyoruz.’ dedi. Bu arada geçtiğimiz ay Londra Moda Haftası kapsamında River Island koleksiyonunu da tanıtan Rihanna, ‘Benim için bir hayal daha gerçekleşti.’ diyerek mutluluğunu paylaştı. Koleksiyon 5 Mart’tan itibaren de River Island mağzalarında satışa sunulacak.